Lady Chatterley, savaşın gölgesinde, bedensel olarak yaralanmış kocası Sir Clifford'ın yanında hapsolmuş hisseden, ruhu yaralı bir aristokrat kadındır. Hayatının donuklaşan ritmi, malikanelerinin kasvetli duvarları arasında yankılanır. Ancak bu durağanlık, ormanın derinliklerinde, hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulmuş av bekçisi Oliver Mellors'la karşılaşmasıyla paramparça olur. Mellors'ın sert mizacının ardında yatan, toprağın kokusuyla harmanlanmış tutkulu ruh, Lady Chatterley'nin bastırılmış arzularını alevlendirir.
Beklenmedik bir kıvılcım, yasak bir ateşe dönüşür. Lady Chatterley, soyluluk ve toplumsal beklentilerle örülü zırhını bir kenara bırakarak, Mellors'ın kollarında kendini yeniden keşfeder. Birliktelikleri, sadece fiziksel bir arzu değil, aynı zamanda ruhlarının derinliklerindeki bir yankıdır. Doğa ananın kucağında, şehir hayatının sahteliğinden uzak, gerçek benliklerini bulurlar. Ancak bu gizli cennet, toplumsal yargıların ve sınıf ayrımlarının gölgesi altında filizlenmektedir. İlişkileri açığa çıktıkça, Lady Chatterley, aşkı ve özgürlüğü için her şeyi riske atmak zorunda kalacaktır. Geçmişin zincirlerini kırıp, geleceğini kendi elleriyle şekillendirebilecek midir? Yoksa, toplumsal prangalar, tutkularının alevini sonsuza dek söndürecek midir?