Irak çöllerinin ortasında, savaşın toz ve dumanı henüz dinmemişken, genç er Matt Ocre'nin hayatı bir anda değişir. Daha önce eline silah almamış, savaşın ne demek olduğunu kitaplardan okumuş bu toy asker, kendisini bir anda Irak'ın ücra bir köyünde, yıkık dökük bir su pompalama istasyonunu onarma görevinin ortasında bulur. Görev basit görünür, ancak savaşın acımasız gerçekliği Ocre'nin yüzüne bir tokat gibi iner. Bombaların izleri hala taze, insanların gözlerindeki korku dinmemiştir.
Ocre ve bir avuç asker, bu unutulmuş köyün susuzluğunu gidermek için çabalarken, görünmez bir düşmanın hedefi haline gelirler. Pusular, çatışmalar ve sürekli bir ölüm korkusu, Ocre'nin içindeki savaşçı ruhunu değil, aksine derin bir çaresizlik duygusunu körükler. Irak'ta bulunma isteği zaten en başından beri olmayan bu genç adam, bu olaylarla birlikte askerliğe ne kadar uygunsuz olduğunu acı bir şekilde anlar. Savaşın anlamsızlığı, kayıpların ağırlığı ve hayatta kalma mücadelesi, Ocre'yi bambaşka bir insana dönüştürecektir. Peki, bu genç er savaşın cehenneminden sağ çıkabilecek ve insanlığını koruyabilecek midir? Bu, sadece Ocre'nin değil, tüm dünyanın cevabını merakla beklediği bir sorudur.