Ruth, Tommy ve Kathy... Üç isim, bir kader. Onların hikayesi, sıradan bir arkadaşlığın ötesinde, varoluşsal bir sorgulamanın ta kendisi. Çocukluklarının masumiyeti, Hailsham'ın izole duvarları arasında, diğer çocuklarla birlikte yankılanırken, aslında bambaşka bir amaç için yetiştirildiklerinden habersizdiler. Keira Knightley'nin Ruth'u, Andrew Garfield'ın Tommy'si ve Carey Mulligan'ın Kathy'si, birbirlerine sıkıca kenetlenmiş, hayatın anlamını çözmeye çalışan üç ruh.
Hailsham, sadece bir yatılı okul değil, aynı zamanda onların dünyasının sınırlarını çizen bir hapishaneydi. Burada, sanatın ve edebiyatın büyüsüyle beslenen zihinleri, dış dünyanın gerçeklerinden uzak tutulmaya çalışıldı. Ancak zamanla, fısıltılar gerçeğe dönüştü ve kaderlerinin, diğer insanların hayatlarını uzatmak için organ bağışçısı olmak olduğunu öğrendiler. Bu acı gerçek, onları derinden sarsarken, birbirlerine olan bağları daha da güçlendi.
Erişkinliğe adım attıklarında, Hailsham'ın korunaklı duvarlarının dışına çıktılar ve kendilerine çizilen ürkütücü kaderle yüzleşmek zorunda kaldılar. Organ bağışları, sadece bir görev değil, aynı zamanda varoluşlarının da anlamıydı. Ancak, içlerinde bir umut kıvılcımı hala yanıyordu: Acaba "erteleme" diye bir şey mümkün müydü? Aşkın, sanatın ve anıların gücü, kaderlerini değiştirebilir miydi? "Asla Beni Bırakma", insanlığın sınırlarını, fedakarlığın anlamını ve aşkın gücünü sorgulayan, yürek burkan bir başyapıt.