Yönetmenin dünyası bir kum saati gibi yavaşça akıp gidiyor elinden. Maddi sıkıntılarla boğuşurken, zihninin derinliklerinden yükselen fısıltılar, gerçeklikle hayalin sınırlarını bulanıklaştırıyor. Bu fısıltılar, kaderinin ta kendisi mi, yoksa aklının bir oyunu mu? Hayatının senaryosu önceden yazılmış gibi hisseden yönetmen, iki yol ayrımında: Ya bu yazgıyı kabullenip, kaderin kendisine çizdiği yolda ilerleyecek, ya da tüm gücünü toplayarak bu önceden belirlenmiş senaryoyu yırtıp atacak. Cevabı bulmak içinse tek bir çıkış yolu var: Gerçeğin acımasız yüzüyle yüzleşmek ve kaderle amansız bir hesaplaşmaya girmek.
