Dünyayı kasıp kavuran ölümcül bir salgının üzerinden tam on yıl geçti. Medeniyetin yaraları hala taze, insanlık topallayarak hayatta kalmaya çalışıyor. Bu distopik manzarada, bir baba ve kızı, unutulmuş topraklarda, dünyanın geri kalanından tecrit edilmiş bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor. Salgın, kadın nüfusunun neredeyse tamamını silip süpürmüştü ve adam, bu felaketin gölgesinde doğan kızını, sadece erkeklerin hüküm sürdüğü acımasız bir dünyada büyütmek zorunda.
Kızını koruma içgüdüsüyle hareket eden baba, onu erkek gibi giydiriyor, saçlarını kısacık kestiriyor ve herkese erkek çocuğu olarak tanıtıyor. Bu, hayatta kalmak için zorunlu bir maske, çünkü erkek egemenliğinin pençesindeki bu dünyada, bir kadının varlığı tehlike ve sömürü anlamına gelebilir. Ancak bu yanılsama, her geçen gün daha da zorlaşıyor. Kızının büyüdükçe belirginleşen kadınsı özellikleri, bu tehlikeli sırrı açığa çıkarma tehdidi oluşturuyor. Baba, bir yandan kızını hayatta tutmaya çalışırken, bir yandan da onu bu vahşi dünyanın acımasız gerçeklerinden korumak için amansız bir savaş veriyor. Her an tetikte olmak zorunda, çünkü tek bir hata, kızının ve kendisinin sonu olabilir. Bu, sadece hayatta kalma mücadelesi değil, aynı zamanda bir babanın kızına duyduğu koşulsuz sevginin, en zorlu şartlar altında bile nasıl hayatta kalabildiğinin dokunaklı bir hikayesi.
