Jane'in dünyası, zihinsel bir labirentin karmaşık koridorlarında kaybolmuş gibiydi; gerçeklik ve sanrı arasındaki sınırlar giderek silikleşiyordu. Hayatının en karanlık dönemlerinden birinde, akıl hastalığının acımasız pençesinde savrulurken, kader onu Mike ile karşılaştırdı. Mike, bir zamanların parlak yıldızı, şimdilerde ise sönük bir ışık gibiydi; müzik yeteneğiyle bir zamanlar büyüleyen bu adam, şimdi kendi içindeki kayıp ruhu arıyordu. İkisi de benzer yaralarla yaşayan bu iki yabancı, birbirlerinde teselli buldu. Mike'ın melankolik melodileri ve Jane'in kırılgan ruhu arasında filizlenen aşk, onları bilinmez bir yolculuğa sürükledi. Bu sıra dışı ilişki, Jane'in zihinsel dengesini bulmasına yardımcı olacak mıydı, yoksa onları daha da derin bir karanlığa mı çekecekti? Aşk, akıl hastalığının karmaşası içinde bir umut ışığı mı, yoksa tehlikeli bir yanılsama mıydı? Bu soruların cevabı, Jane ve Mike'ın hayatlarını sonsuza dek değiştirecekti.