2020'nin başlarında, dünya adeta bir anda durdu. Covid-19 pandemisi, hayatın akışını kökten değiştirerek, bireyleri alışılmadık bir yalnızlığa, kayıplara ve ekonomik çöküşlere sürükledi. Maskeler yüzleri örttüğü gibi, belirsizlik de zihinleri sardı. Bu olağanüstü dönemde, sadece sağlık sistemleri değil, insanlığın temel değerleri de sınandı.
Karantinalar, sevdiklerimizden uzak kalmak, geleceğe dair duyulan endişe... Tüm bunlar, bireyleri derin bir iç hesaplaşmaya itti. Hayatın anlamı, toplumsal normlar, tüketim alışkanlıkları ve hatta inanç sistemleri bile sorgulanmaya başlandı. Pandemi, sadece bir sağlık krizi olmanın ötesine geçerek, bireylerin kendi dünyalarını ve içinde yaşadıkları kültürü yeniden değerlendirmelerine yol açan bir katalizör görevi üstlendi. İnsanlık, bu zorlu süreçte, varoluşsal sorularla yüzleşirken, belki de daha bilinçli, daha empatik ve daha dayanıklı bir geleceğe doğru evriliyordu.
